TURİZM HABERLERİ, KOBİ'LER VE GİRİŞİMCİLERLE RÖPORTAJLAR, SEYAHATLER, GEZİLERDEN FOTOĞRAFLAR VE RÖPORTAJLAR BU SAYFADA

CAZİBE ULUTAŞIN KALEMİNDEN İRLANDA İZLENİMLERİ -2




 YEŞİL YOLLARI, ORMANLARI, PARKLARI İLE  
İNSANLARI SAĞLIKLI  VE MUTLU




                               İrlanda'nın Ormanları
                                       doğal parkları
                                yeşil yolları unutulmaz



kilometrelerce yürüdüğümüz yeşil yollardayız



Kilometrelerce yol gidiyoruz.  Yolların iki yanı da yemyeşil ve manzara şahane. Arada ağaçların sıklıkları azalıyor ya nehirler ya da nehirlerin denize karıştığı yerler hemen yol boyunca görülecek manzara. Bazen yol çok yukarıda kalıyor, bazen nehir ya da deniz seviyesine iniyor. Yolun denizden yüksekliği  iki üç metre kadar. Gittiğiniz yöne doğru  uzaktan bir kale veya  konteynır taşıyan bir gemi ya da bir katedral de  görmek mümkün.

Bu yol eskiden tren yolu imiş

Bazen duruyorsun gemi kaybolana kadar seyrediyorsun. Yola devam ettiğin zaman  bir doğal göl karşına çıkabiliyor. İçinde kuğular, ördekler ve yavruları yüzüyor.  İnsanlar özellikle çocuklu aileler hafta sonları buralarda  göle  yem atıyorlar. Bunları izlemek de ayrı bir güzellik.  Bir bayan kuğulara sarı un attı bir kuğu hemen kıyıya geldi suyu gagası ile  hüüüp diye içti. O unlar da ağzına suyla birlikte doldu.  Demek ki böyle doyuyorlar. Videoya da çektim.  

Kuğu besleyen bir bayan


YÜRÜYÜŞLERİM BAZEN TEK BAŞIMA OLUYOR
BAZEN  DE AİLEMİZ İLE BİRLİKTE YAPIYORUZ

16 Eylül 2023 Pazar günü Rocestown'dan Marina Park'a kadar yürüdük aynı yoldan tekrar geri döndük. Kat ettiğimiz yol 15 km idi. Greenway dedikleri yeşil yolda kimi zaman nehir, kimi zaman da deniz kıyısından yol aldık. Dümdüz yol. Yokuş olsa yürümek rahat olmazdı. İrlanda'nın yeşil yollarını çok sevdim. Sabah 8.00 gibi kahvaltıdan önce de yürüyüşe çıkıyor tam bir saat yürüyorum. Bu yürüyüşü her zaman yapamıyorum. Hafta sonu olursa ne ala. Sakın yorulmuyor musun diye sormayın. İlk zamanlar gerçekten yoruluyordum. Sonra anladım ki oksijeni bol bir ülke. Çünkü her yer yeşil doğa. Bir iki gün sonra alıştım. Şimdi hiç zor gelmiyor. Düşünüyorum da İstanbul'da nasıl yürüyeceğim. Bu kadar rahat yollar ve parkları bulmak mümkün değil. 


Yeşil yollardan yürürken en çok da deniz seviyesini görmek hoşuma gidiyor. Sabah yürüdüğümde Sular henüz çekilmemişti.  Kıyalara kadar gelip bütün gece yükselen sular sabah ile tekrar geri çekilmeye başlıyor. Öğlen saat bire doğru Douglas yönünde ve Marina Parka doğru yürümeye başladık. Sular tamamen çekilmiş kuşlar boşalan balçık kısmında yerini almış karınlarını doyurmaya başlamıştı. 



Meddücezir ile çekilen suların yerinde kuşlar yemleniyor
 

İrlanda'da en çok Dunhil kuşu var. Sivri uzun gagalı, kahverengi, çizgili ve zayıf bir kuş. Sular akşama doğru tekrar yükseliyor. Ve kuşlar da yavaş yavaş buralardan çekiliyor. İlk geldiğim gün bulunduğumuz yeri keşfe çıktığımda buralar bataklık ve çamur içinde demiştim. Sonra meddüceziri öğrendik. Balçıkların akşama doğru nasıl su ile kaybolduğunu ve kayıkların, teknelerin  yüzdüğünü, insanların iskelelerden balık tuttuğunu gördük.  Sabaha karşı tekrar sular çekiliyor, öğleden sonra yükselmeye başlıyor. 

Meddücezir olayları her akşam her sabah sürekli oluyor. Geleli   iki ay oldu. Artık yavaş yavaş yolları da parkları da öğrenmeye başladık. En çok hoşuma giden şey de doğanın muhteşemliği. Kuşlar, kuğular, su samurları, merkıl bizim uskumru dediğimiz balıkları, somon şimdilik adını bildiklerim. Yalnız merkılı una bulayıp pişirdim ve çok lezzetli idi. Bu balıkları tutmak için de saat yedide deniz kenarına gelmek lazımmış. Yarım saat içinde tutttun tuttun ondan sonra tutamıyorsun. Ya akıntı oluyor, ya  deniz yükseliyor,  ya da denize yüzmek için atlayanlar yüzünden balıklar kaçıyor.





Greenway dedikleri yeşil yoldan yürüyüş yaparken hızımı düşürdüğüm de oluyor. Böğürtlenler çok güzel. Kocaman kocaman. Reçelini hemen hemen her sabah yiyorum. Aç karna meyvesini de yemek çok güzel. Hayatımda bu kadar böğürtlen ağacını bir arada yol boyu kilometrelerce görmemiştim. Arada da kuşburnu oluyor. Onlardan da bir iki avuç topladığım zaman evde çaydanlıkta kaynatıyorum.  Bazen iki üç kupa içiyorum. Tadına da doyum olmuyor. Hele içine bir iki karanfil biraz da tarçın koyarsam daha lezzetli oluyor. 

Yol boyunca gördüğüm yeşillik cümbüşü
Yine ormanlarda, yol kenarlarında sık sık rastladığım kuşburnu, bazıları erik kadar büyük oluyor

Yol boyunca böğürtlenler harika. Bazıları ekşi bazıları çok tatlı. Afiyetle siyah ve kocaman olanlarını koparıp yiyorum.  Yiyeni de görmedim. Yemekten bıkmışlar galiba. 




ANLADIĞIM KADARIYLA KUŞBURNUNU KİMSE BİLMİYOR 

İlk defa  ormanda kuşburnunu görünce çok şaşırmıştım. Fotagarden Parkında  can eriğinden daha büyük kuşburnuna rastlamış ve koparıp yemiştim. Çok çekirdekli. Önce biraz tereddüt ettim, çünkü hiç görmediğim büyüklükte idi. Yedim baktım kuşburnu. Yumuşak olduğu için rahat yedim. Tadı da çok güzeldi. Kuşburnu sert olursa yenmez. Sordum kimse kuşburnunu tanımıyor. Yengemi aradım nasıl yapıldığını sordum. Sen beceremezsin onları çok kaynatmak ve elekten geçirmek vs lazım dedi. Annem yapar kocaman bakır leğende kaynatırmış. Ben hiç görmedim nasıl yapıldığını anlatılanlardan biliyorum. Şimdilik az bir şey topladım kurutuyorum. Bazen de taze taze çayını yapıp içiyorum. 

Grenway dedikleri yeşil yollar ormanlara, parklara kadar uzuyor. Bir kentten diğer bir kente bu yollardan gidebilirsin


Bu bölgede yaşayan kuşlar



kr






Tabelalarda bölgedeki bitkiler hakkında bilgi veriliyor. Hemen hemen her yerde böyle tabela görmek mümkün. 
Tren kaldırılmış rayları kalmış yeşil yürüme yollarında


Tren istasyonunun adı şimdi yürüyüş yolu




Bu yollardan gitmek çok keyifli. Bisikletle, kaykayla gidersen hem spor yapıyorsun hem de gideceğin yere çok hızlı gidiyorsun. Bisiklete binenlerin hepsi kasklı. Bazen bisikletlerin arkasında sepetler veya üç tekerlekli başka bir taşıyıcı var anne veya baba bisikleti kullanıyor, çocuk arkada ve çok güvenli bir şekilde gidiyorlar. Yürüyenler de sağdan veya soldan gitmeye dikkat ediyorlar. Yollar çok geniş değil her yerde bisikletli ikaz da edebiliyor zilini çalarak. 



İrlanda'da dümdüz şahane yeşil yollara bayıldım. Türkiye'de ne ormanlarımıza, ne parklarımıza, ne derelerimize,  ne denizlerimize, ne de sahillerimize sahip çıkamamışız. Bu ülkede her şey insanlar için ve insanlar da bunu biliyor. Ne ormanlarına, ne yollarına, ne sahillerine, ne de parklarına el sürdürmüyorlar. Çünkü sabah akşam bütün bu saydığım yerler insanlarla dolu. Kimi yürüyor, kimi yüzüyor, kimi koşuyor vs. 


İrlanda'nın bir ucundan diğer ucuna kadar her yerde yeşil yollar devam ediyor ve aynı güzellikte. Daha bilmem kaç kilometre yeşil yol yapılacakmış. Grenway dedikleri yeşil yollarda köpekleri ile insanlar yürüyor, bisikletliler geçiyor. Çocukları ile bisikleti ile gelen aileler de çok. Bizim gibi pusetle yürüyenler, diğer taraftan da atlet gibi koşanlar, günde bilmem kaç adım atanlar, gençler, bayanlar hepsi yürüyor. 



Yürüye yürüye Marina Parka geldik. Park çok büyük. Karşı sahil de çok güzel. Bazen bot, yelken yarışları yapılıyormuş. Çeşitli aktiviteler var. Biraz sonra etkinliklerin olduğu bir kapalı mekanı gezdik.  Küçük bir fuar alanı gibiydi. Hafta sonu olduğu için küçük çocuklar için dışarıda sirk gösterisi, değişik oyunlar vs. vardı. İçeride kitap, hediyelik eşya vs. stantlar yer almıştı. Çocukların dikkatini çeksin diye şirin giysilerle gezenler ilgi çekiyordu. Ben bu yazıyı yeşil yollar, ormanlar ve parkları anlatmak için yazdım. O yüzden bu etkinlikleri başka bir yazımda anlatırım. 


Soruyorum ne kadar çok koşan insan var bay bayan. Hava soğuk da olsa yağmurlu da olsa üstlerinde ince bir atlet sürekli koşuyorlar.  İnsanlar sağlıklarını ve sıhhatlerini böyle muhafaza ediyorlar. Kentte dolaştım  iki tane hastane gördüm. Hastane görmek pek mümkün değil. Demek ki  insanlar sağlıklı, akıllı, ne istediklerini gayet iyi biliyorlar. Ülkemizde de ağaçları, ormanları yok ederek akciğerlerimizi söküyorlar. Protesto edenler farkında, ormanları yakanlar, güzelim ladin, sakız gibi değerli ağaçlara kıyanlar, börtü böceğin yok olmasını seyredenler  kar peşinde. Bunu yapanlar ne insana ne doğaya ne hayvana ne de ormanda yaşayan canlıların yok olmasına saygı duyuyorlar, acımasızca ,vicdansızca  seyrediyorlar.   Bunları yapan duyarsız insanlara dur diyecek  yöneticilere ne demeli?  Gelecek nesilleri düşünmüyorlar. Akıl alır gibi değil. 



Bunları yazarken aklıma ister istemez gelenleri de yazacağım. Biz o kadar çok bürokratı, devlet adamını, yöneticileri vs.  yurt dışına gönderdik ki. Bunlar gittikleri ülkelerde görmemiş mi bu güzellikleri gelip ülkemizde tatbik etmemişler. İnsanların hastanelerde randevu almak için uğraşmaları, hastane kapıları, acil servisler, adım başı yan yana eczaneler vs. ne bileyim saymakla bitmez aklıma geldikçe biz nerede yaşıyoruz. Ne biçim bir ülkedeyiz. Ceza mı çekiyoruz gibi bir dolu soruyu sorup cevabını da alamıyorum. Yazık insanlarımıza da ülkemize de. Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyeti kurduğu zaman öğrencileri hukuk, ziraat gibi birçok meslekleri öğrensin diye başka ülkelere göndermiş, onlar da hakkını vererek okumuş ve gelmiş ülkelerinde tatbik etmişler. Kültür, eğitim seferberliği yapmışlar. Köy Enstitülerini kurmuşlar. Bunları hepimiz biliyoruz. Bir Atamızın yaptığına bir de ondan sonrakilerin yaptığına bakınca farkı görüyor ve Atatürk'ün kanımıza canımıza nasıl işlediğini anlıyoruz.  Atatürk'ümün  şu sözünü hiç aklımdan çıkaramam "Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için, en hakiki mürşit bilimdir, fendir."



İrlanda'da insanlar hem eğleniyor hem de hayatın tadını çıkarıyor. Kasiyeri de hayatından memnun, işçicisi de, temizlik yapanı da. Bizde belediyenin çöp arabaları gelir sabah veya akşam çöpleri alır. Burada öyle değil. Hangi şirketle anlaşmışsan bir hafta veya iki haftada bir geliyor çöpünü alıyorlar. Kahverengi, mavi. kırmızı, yeşil gibi büyük büyük çöp kutuları var kapılarda. Çöpünü vereceksen o gün kapının önünden alıp çöpü alacak arabanın duracağı yere götürüyorsun. Kapının önünden almazlarmış. Kırmızı çöp kutusuna şişe, cam gibi kırıklar,  kahverengi kutuya kompos olacak çöpler,  mavi kutuya ambalaj atıkları, kartonlar vs. yeşil kutuya ise geri dönüşümü olmayan atıklar konuyor. 



İki haftada bir çimleri biçen iki kişi arabaları ve aletleri ile geliyor. Temizlik yapıyorlar. Fazla otları alıyorlar. Makasla büyüyen yaprakları aşağıdan yukarı kesiyorlar. Bahçe ve ağaçlar tertemiz oluyor. 

Şu doğal gölleri görüyor musunuz insana öyle bir huzur veriyor ki. Tüm bu yeşilin ve doğanın sahibi insanlar. Ülke insanına kıymet veriyor, insanlar da ülkesine.. Sağlıklı insanlar. Atatürk  "Sağlıklı kafa sağlıklı vücutta bulunur" bulunur derken tam da bunu kastetmiş. Kendisi bir ağacın kolunun kesilmesini istememiş, evi raylı sistem ile kaydırtmış. 
 

Ağaç sanki özene bezene soyulmuş gibi, diğer tarafı da tamamen yosun tutmuş. Bazı ağaçları sarmaşıklar sarmış, o kadar güzel birlikte büyümüşler ki tam da görsel şölen. Yeşil yolları, ormanlarda yürüme parkurlarını sık sık anlatacağım ve resimleyeceğim. Ben bir gariban başıma buralara gelmişim bu güzellikleri görmüşüm. Neden benim ülkemde bunlar yok diye hayıflanıyorum. Ülkede ne kadar ağaç çoksa o kadar da yağmur yağar. Çöl ve kuraklık olmaz. Bunları anlatan akademisyenler, gazeteciler ülkemizde yok mu? Sağır sultan olursan duymazsın da görmezsin de.. Yazık oluyor ülkeme vesselam. Sahibi yok diyorum. 


Şu kuğu nazlı nazlı gölde yüzerken çocukların sevincini görmek gerek. Ben tabi bunları videoya da çektim. Arşivim zengin sayılır. Canım sıkılınca bu doğa cennetini seyrediyorum. Bu ülkede yaşayan insanlar sürekli bu güzelliklerle içli dışlı. İster kent içinde olsun ister kent dışında olsun ülkenin her yeri böyle. Parkları böyle. Gölleri böyle. İçinde kazlar, ördekler, kuşlar o kadar güzel süzülüyorlar ki.. 



Ben İrlanda için huzur ve mutluluk ülkesi diyorum. Yabancılar da oldukça fazla. Hepsi ülkenin şartlarına uymuş. Öyle ayrı gayrı işler yapamıyor, kurallara uyuyor. Çünkü kurallar herkes için eşit. Ortada bir polis, ambulans, itfaiye arabası görmezsiniz. Olay olsa hemen polis bitmiş. Yangın olsa itfaiye hemen birkaç dakika içinde orada. Çünkü yollarda tıkanıklık olmaz. Bilakis itfaiye arabası gelince herkes kaçıyor ve yolları açıyor. Aynı şey polis ve ambulans için de geçerli. Bir de bizim ülkeyi düşündüm. Vah ambulansların, itfaiye arabalarının vs haline dedim. 

 
Diyeceksiniz ki oranın nüfusu kaç buranın nüfusu kaç? İşte öyle değil. Bu tamamen bir eğitim, bilgi, görgü ve kültür işi. Neden mi? İnsanlar ormanların, tabiatın, doğanın kendileri için olduğunu benimsemiş, taviz vermiyor. Canı istiyor ormana dalıyor yürüyor. koşuyor. Canı istiyor yeşil yollarda koşuyor, yürüyor, bisiklete biniyor  ve bunun gibi aktiviteler. 


Ormanlarda hiç ateş yakan görmedim, piknik yapan gördüm. Parklarda da yeşil yollarda da banklar oluyor. Yorulanlar oturup dinleniyor. Manzarayı seyrediyor. Deniz kenarından veya nehir kenarından giden yolları tercih edersen bol bol da kuşları seyrediyorsun. Kimi uzun bacaklı, uzun gagalı, kimi cılız ince uzun bacaklı, kimi karga türünde kuşlar, özellikle heron denilen kuşlar da bu ülkede çok fazla. 



Ağaçlar bazen o kadar sık ki, sarmaşıklar ve diğer bitkilerle mağara oluşturmuş gibi. Dikenli bitkiler de çok, ısırgan otu gibi olanlar da. İnsanın canı içine girip oturmak istiyor. Ne mümkün. Dokunamazsın bile. Böğürtlen veya kuşburnu toplarken elim bazen çiziliyor. Kuşburnuya göre böğürtlen toplamak veya yemek daha kolay. 


Bu köprünün üstünden bir zamanlar tren geçiyormuş. Köprüyü de biraz Taç Mahala benzetmişler. Bana da tarihini anlattılar ilginç geldi ve hadi bir pozum olsun dedim. O gün bu yoldan tam onbeş kilometre yürümüşüz. Tabi bu öyle çok bir kilometre değil burada yaşayanlara göre. Bana göre çok yol sayılır.  Hava da güzeldi. Buranın havası da belli olmuyor eylül aylarında. Bir bakıyorsun günlük güneşlik. Yukarı gri bulutlar gelmiş hemen yağmur dökülüyor. O yüzden ya yağmurluğun her an yanında olacak ya da şemsiyen. 


Bir zamanlar burası tren istasyonu imiş. İnsanlar treni kaldırmış fakat geçtiği yerleri korumuş. Tren yolu boydan boya yürüme yollarına dönüşmüş. İstasyon da binası ile birlikte ayrı bir güzellik sunuyor. Benim durduğum yer istasyonmuş ve insanlar burada treni bekliyormuş binmek için. 


Boş buldum istasyonu hemen şipşak bir resim aldım. Giderken bisikletliler, yürüyenler, koşanlar ile bu yol çok kalabalıktı. Neyse dönüşte böyle tenha bulabildim. Bizimkiler artık beni beklemiyor. Çünkü durup resim çekmemden artık onlara da gına geldi. Çünkü yürüyüşleri aksıyor. Neyse evin yolunu artık bildiğim için ben de bir saat geçikmeli evde oldum. Artık fırsat buldukça torunu da alıyoruz böyle yollarda geziyor, arada yanımızdaki termosla çay ve kahve keyfi yapıyoruz. Çünkü bu yolların geçtiği güzergahlarda öyle kafeler vs yok. Ya kente kadar yürüyeceksin orada artık ne alırsan alırsın. Marketler de kentte. Kasabalarda bir tane market, bir tane eczane bir tane benzinci oluyor. Öyle yan yana iki benzince bilmem kaç tane eczane yok.. Fırınları özledim. Burada pastane gibi yerler var. Fırın kültürü de bambaşka bir şeymiş. 
Türkiye'de turlarla gezilere katılıyoruz ya. Her yörenin ayrı ayrı özellikleri, yöresel yiyecekleri, ekmekleri, tatlıları oluyor. Burada da tatlı türleri çok. Bana göre değil. Kahve kültürü çok gelişmiş, yanında pasta. İnsanlar demek ki ne kadar çok tatlı yerlerse yesinler yakıyorlar. Ben bu şekilde tatlı, tuzlu yesem kim bilir kaç kilo olurum. Aman aman.. Diyeceğim şudur ki iş işten geçse de biz de ormanlarımızı boş bırakmayalım. Oralarda yürüyelim, hem sağlığımızı korumuş oluruz, hem de yakın çevremizi tanımış oluruz. 


Işıklı tünel
İnsan tünelden  geçerken bile mutlu oluyor. Baktım ne çizen ne isim yazan var. Tünelin duvarları gayet güzel boyanmış, ışıklandırılmış ve floransalar sağlam. Ne çatlağı var ne kırığı. Bir de bizim yazlıktaki tüneli düşündüm her zaman lambalar değişir, çünkü kırılmış oluyor. Kim o tüneldeki lambayı kırmaktan zevk alır diye düşünüyorsun. İşte burada yetiştirilme tarzı önem kazanıyor. İnsanların geçtiği yere zarar vermek neyin nesidir diye düşünüyorsun. 

Yine bir park yürüyüşündeyiz. Parkların da içinde kilometrelerce uzayan yürüyüş yolları var. ve bu yollardan kente kadar gidebiliyorsun. En fazla bir saat yürüdükten sonra kenttesin. İstediğin kadar vakit geçir, sonra tekrar dönüş yolundan devam edebilirsin. 


Burada bir orman yürüyüşündeyiz. Yolların çok dar olmasından ve ağaçların köklerinin yollarda devam etmesinden anlaşılıyor. Garry Daf ormanındayız. Etrafı yerleşim bölgesi. Tepeye kadar çıkıyorsun ve Cork kentini kuşbaşı görüyorsun. Manzara müthiş. Orman bir tarafı da meralarla dolu. elektrikli teller çekilmiş. Hayvanlar kaçmasın diye. Zarar vermiyormuş. Hayvan dışarı çıkmak isterse hafif elektirk çarpması ile geri gidiyor ve telden geçmeyi düşünmüyor. Tellerin içindeki koca koca sığırları görünce ben bayağı korktum. Eyvah üstümüze geliyorlar diye. Bir şey olmayacağını öğrenince bayağı rahatladım. 

Tam izlenimlerimi yazıp yayınlayacaktım. Öyle bir rüzgar ve fırtına var ki, kendimi tutamadım sabah sabah yağmurluğumu giydim biraz video ve resim çektim. Feysde, instigramda paylaştım.   Ormanları yok etmeyelim, ağaçları kesmeyelim, toprağı erozyona uğratmayalım, bitki florasını  bozmayalım. Bütün ülkelerin ormanlarını koruduğunu, tedbir  aldığını okuyor, görüyor, seyrediyoruz.   Küçük yaştan itibaren eğitimle kültürle  ağaç ve orman sevgisi aşılanmalı. Sevgi aile ile başlar eğitim yuvası okul ile devam eder. Orman sevgisi ülkede yaşayan halk arasında yerini bulursa  ne yangın çıkar,  ne de ormanlar talan edilir. Bilakis ormanlar yaşar yaşatır. O yüzden ciğerlerimizi söndürmeyelim, sağlıklı tutalım.

Crosshaven'de yelkenliler. Üst kısımda golf sahası var. Golf sahaları ücretsiz. Yol boyunca kilometrelerce bir tarafı deniz diğer tarafı ağaçlar ve yeşillikler içinde yürüyebilirsin

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK “Ağaç, çiçek ve yeşillik medeniyet demektir. Yeşil görmeyen gözler renk zevkinden mahrumdur.”