Emekli kelimesi her zaman tuhafıma gitse de emekli olanlara imrenmekten kendimi alamazdım. Artık ben de çiçeği burnunda bir emekliyim. Fakat yapılacak o kadar çok işim var ki işleri bitirip tatile çıkamıyorum. Emekli olduktan sonra bana dur diyen olmadığı için sürekli fikir üretiyorum, her fikir de bana iş getiriyor, dinlenmeye fırsat bulamıyorum, koşturuyorum. Bu da bana mutluluk veriyor, enerjimi artırıyor.
Şimdi arkadaşlarımla birlikte amaçlarımızdan bir tanesi, İTO emeklilerini bir araya getirerek örgütlü bir çatı altında birleştirmek, İTO’nun emeklilerine sahip çıkmasını sağlamak.İşe ilk girdiğim günü daha dün gibi hatırlıyorum. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdikten hemen sonra çalışma hayatına 14 Aralık 1981′de İTO Basın Servisinde başladım. Yine 27 yıl 3 ay 1 gün ile çalışma hayatımı aynı serviste tamamladım. Rahmetli Nuh Kuşçulu İTO başkanı idi ve 16 gün sonra da İTO’nun 100′ncü yıl kutlamaları yapılıyordu. Özel sayı küçük gazete (tabloid) çıkarılacaktı ve o sayıda şefim Sermet Fer, İTO’nun işe başlayan en yeni memuru sıfatıyla benimle bir röportaj yapmıştı. O dönemler çalkantılı, fırtınalı yıllar idi. Özal ile Türkiye çağ atlıyordu. Beşiktaş’ta OTİM büyük bir görkemle yeni açılmış, defileler yapılıyor, yabancılarla dolup taşıyordu. İTO’nun da gazetelerin de OTİM’ de stantları vardı. Ben de orada görevli idim. Hareketli, hoş unutamadığım güzel yıllardı…
1982′lerden sonra ilk defa Türkiye’de KOBİ konuşulmaya başladı. Daha sonraki yıllarda İTÜ KOSGEB kuruldu. Yıllar geçtikçe KOBİ’ler dışa açıldı, yeni projeler geliştirdi, teknoloji her şeye damgasını vurmaya başladı. KOBİ’lerle sürekli haber yaptığım için KOBİ’lerin annesi diye anıldım. Daha sonraki yıllarda Türkiye’yi il il gezmeye başlayınca ülkemizin ne büyük bir cevhere sahip olduğunu fark ettim ve turizm, başarı öyküleri, girişimcilik üzerine haberler yapmaya başladım. Boşuna dememişler “çok gezen mi çok okuyan mı bilir” diye…
Kısaca sevdiğim hoşlandığım her konuyu dile getirdim. Ve şimdi emekliyim daha özgür yazıyor, güzel her şeyi kalemime taşıyorum..Bu ülkede yaşayan her Türk vatandaşının ülkeye borcunu her ne şekilde olursa olsun hizmet ederek ödemesi gerekir diye düşünüyorum.Hayat her zaman güllük gülistanlık olmuyordu, aramızdan sevdiklerimiz ayrılıyordu, emekli olan arkadaşlar allahaısmarladık derken duygusal anlar yaşanıyordu. Tabi ben o zaman gidenin bir daha odaya adım atmadığını nereden bileyim..!!!! Emeklilik günleri bana o kadar çok uzak görünüyordu ki, onlara imreniyordum. Bana uzak gibi görünen ve nasıl geçecek bu yıllar derken o yıllar bir solukta geldi ve ben de İTO’da çalıştığım bunca yıldan sonra bir şeyleri mutlaka yerine getirmek zorunluluğunu hissettim.
Yıllar yılı kovaladı, çok sevdiğim insanlar vefat etti. Vefat eden emekliler ancak gazeteye ilan verilirken hatırlandı. Yaşarken insanlar hatırlanmazsa öldükten sonra hatırlansa ne olur hatırlanmasa ne olur diyorum. Önemli olan yaşarken hatırlanmak. Emekli arkadaşlarımız İTO’nun bu vefasız yönünü çok eleştirirdi. Emekliler, yıllarca hizmet verdiği kurumda bir köşeye atılmışlık duygusunu yaşamamalı, kırgın olmamalıydı.
Osman Tüzer arkadaşım benden hızlı çıktı. 31 Aralık 2008 itibariyle yedi kişi emekli olduk. Aynı serviste çalıştığım yine benimle aynı gün emekli olan Arhan Angın arkadaşım, telefon görüşmemizde Osman Tüzer ve Cemal Albayrak ile birlikte çay içtiklerini ve emeklileri bir araya toplamak düşüncesinde olduklarını söyledi. Benim zaten yıllarca hayal ettiğim bir şeyi hazır tepside bulmuştum. Hemen arkadaşlarımı aradım ve böylece ekibe katılmış oldum.
Sıcağı sıcağına ilk toplantımızı 23 Ocak’ta Bostancı’da küçük bir kefede yaptık. İkinci toplantımızı 19 Şubat’ta Cağaloğlu’ndaki Gazeteciler Cemiyetinde, üçüncü toplantımızı ise 19 Mart’ta Salacak’ta bir çay bahçesinde gerçekleştirdik. Böylece her ay toplantılarımız da yavaş yavaş geleneksel hale gelmeye başladı. Yaz tatili nedeniyle son toplantımızı 20 Nisan’da Üsküdar Katibim restoranda yemekli gerçekleştirdik. Havanın çok güzel olması 45 yıl önceki emeklilerin de gelmesine vesile oldu.Demek ki insanlar bu buluşma hasretini sürekli yaşamış, bu duyguyu insanların yüzünde okudum. Emeklileri bir araya getiren ekibimizin de mutluluğu çok açık ve seçik yüzlerinden okunuyordu. Düşünüyorum da bu dünyada paylaşamadığımız nedir? İnsanları mutsuz etmekten kimler zevk alır? Ben onu bunu bilmem. Güler yüz, tatlı dil insanları mutlu eder. Kederlerini, üzüntülerini bir nebze de olsa unutturur. Belli bir yaşa gelmiş insan bu dünyada güler yüzden tatlı dilden başka ne isteyebilir ki? Ocaktan bu yana 5 ay geçti. Osman Tüzer arkadaşımla sürekli haberleşiyoruz. Vefat eden biri olursa aranıyoruz. Güzel haberler için de aranmayı ve sizlerle paylaşmayı istiyoruz. Ekip olarak 65′e yakın oluşturduğumuz mail yoluyla gerekirse telefonla arkadaşlarımıza ulaşmaya çalışıyoruz. Eğer bir dernek kurabilirsek haberleşmelerimiz çok daha sağlıklı olacak. İnsanlar daha mutlu yaşayacak, birbirlerini görmek için küçük bir çatı da olsa bir araya gelecek, içeceği de bir bardak çay olacak. Biz küçük bir grup olarak bu işe atıldık, bayrağı açtık ve bayrağı devam ettirmek büyüklerimize kalıyor. Bundan sonra da diliyorum arkadaşlarımızın üzüntülerini de sevinçlerini de elimizden geldiği kadar paylaşırız.
Bize destek veren bütün arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz. Dernek kurar veya kuramayız fakat her ay bu toplantıları geleneksel hale getirerek birbirimizi görmeyi sürdüreceğiz. Bugüne kadar düzenlediğimiz toplantılarda 85 emekliyi bir araya getirdik ve herkesin ortak mutabakatı bir dernek kurulması yönünde idi.
Ben kendi adıma yaşları 45 ile 85 arasında olan emekli arkadaşlarımla bir araya gelmekten mutluluk duydum. Birçoğunun kanser tedavisi gördüğünü öğrendim. Biliyoruz ki kanser stres ve üzüntüyü çok sever. Mutluluğun açmadığı kapı yoktur. Emeklilerin de bir araya gelmekten duyduğu mutluluk bakışlarından anlaşılıyordu. Bunlar çok insani duygular. Yaşlar ilerledikçe aynı kurumun çatısı altında çalışan insanlar bir araya gelmekten, eski günleri anmaktan, anıları ile yaşamaktan mutlu oluyor. Emeklileri bir araya getirmek onlara ferahlık getirecek. Bir yerde yıllarca emek verdikleri müessesede bir köşeye atılmamış olduklarını hissedecek. Diğer yandan ise emeklerinin takdir edildiği bir dayanışma ortamı oluşturma amacı içinde kurulacak bir dernek çatısı altında bir araya gelinmiş olacak.
İTO’da çalışan herkes bir gün buraya gelecek… Biz bu yolu açtık, sizlerin desteği ile devam ettirmek arzusundayız. Bu noktada herkesin desteğini bekliyoruz.Emekli kelimesi her zaman tuhafıma gitse de emekli olanlara imrenmekten kendimi alamazdım. Artık ben de çiçeği burnunda bir emekliyim. Fakat yapılacak o kadar çok işim var ki işleri bitirip tatile çıkamıyorum. Emekli olduktan sonra bana dur diyen olmadığı için sürekli fikir üretiyorum, her fikir de bana iş getiriyor, dinlenmeye fırsat bulamıyorum, koşturuyorum. Bu da bana mutluluk veriyor, enerjimi artırıyor.
Şimdi arkadaşlarımla birlikte amaçlarımızdan bir tanesi, İTO emeklilerini bir araya getirerek örgütlü bir çatı altında birleştirmek, İTO’nun emeklilerine sahip çıkmasını sağlamak.
İşe ilk girdiğim günü daha dün gibi hatırlıyorum. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdikten hemen sonra çalışma hayatına 14 Aralık 1981′de İTO Basın Servisinde başladım. Yine 27 yıl 3 ay 1 gün ile çalışma hayatımı aynı serviste tamamladım. Rahmetli Nuh Kuşçulu İTO başkanı idi ve 16 gün sonra da İTO’nun 100′ncü yıl kutlamaları yapılıyordu. Özel sayı küçük gazete (tabloid) çıkarılacaktı ve o sayıda şefim Sermet Fer, İTO’nun işe başlayan en yeni memuru sıfatıyla benimle bir röportaj yapmıştı. O dönemler çalkantılı, fırtınalı yıllar idi. Özal ile Türkiye çağ atlıyordu. Beşiktaş’ta OTİM büyük bir görkemle yeni açılmış, defileler yapılıyor, yabancılarla dolup taşıyordu. İTO’nun da gazetelerin de OTİM’ de stantları vardı. Ben de orada görevli idim. Hareketli, hoş unutamadığım güzel yıllardı…
1982′lerden sonra ilk defa Türkiye’de KOBİ konuşulmaya başladı. Daha sonraki yıllarda İTÜ KOSGEB kuruldu. Yıllar geçtikçe KOBİ’ler dışa açıldı, yeni projeler geliştirdi, teknoloji her şeye damgasını vurmaya başladı. KOBİ’lerle sürekli haber yaptığım için KOBİ’lerin annesi diye anıldım. Daha sonraki yıllarda Türkiye’yi il il gezmeye başlayınca ülkemizin ne büyük bir cevhere sahip olduğunu fark ettim ve turizm, başarı öyküleri, girişimcilik üzerine haberler yapmaya başladım. Boşuna dememişler “çok gezen mi çok okuyan mı bilir” diye…
Kısaca sevdiğim hoşlandığım her konuyu dile getirdim. Ve şimdi emekliyim daha özgür yazıyor, güzel her şeyi kalemime taşıyorum..Bu ülkede yaşayan her Türk vatandaşının ülkeye borcunu her ne şekilde olursa olsun hizmet ederek ödemesi gerekir diye düşünüyorum.
Hayat her zaman güllük gülistanlık olmuyordu, aramızdan sevdiklerimiz ayrılıyordu, emekli olan arkadaşlar allahaısmarladık derken duygusal anlar yaşanıyordu. Tabi ben o zaman gidenin bir daha odaya adım atmadığını nereden bileyim..!!!! Emeklilik günleri bana o kadar çok uzak görünüyordu ki, onlara imreniyordum. Bana uzak gibi görünen ve nasıl geçecek bu yıllar derken o yıllar bir solukta geldi ve ben de İTO’da çalıştığım bunca yıldan sonra bir şeyleri mutlaka yerine getirmek zorunluluğunu hissettim.
Yıllar yılı kovaladı, çok sevdiğim insanlar vefat etti. Vefat eden emekliler ancak gazeteye ilan verilirken hatırlandı. Yaşarken insanlar hatırlanmazsa öldükten sonra hatırlansa ne olur hatırlanmasa ne olur diyorum. Önemli olan yaşarken hatırlanmak. Emekli arkadaşlarımız İTO’nun bu vefasız yönünü çok eleştirirdi. Emekliler, yıllarca hizmet verdiği kurumda bir köşeye atılmışlık duygusunu yaşamamalı, kırgın olmamalıydı.Osman Tüzer arkadaşım benden hızlı çıktı. 31 Aralık 2008 itibariyle yedi kişi emekli olduk. Aynı serviste çalıştığım yine benimle aynı gün emekli olan Arhan Angın arkadaşım, telefon görüşmemizde Osman Tüzer ve Cemal Albayrak ile birlikte çay içtiklerini ve emeklileri bir araya toplamak düşüncesinde olduklarını söyledi. Benim zaten yıllarca hayal ettiğim bir şeyi hazır tepside bulmuştum. Hemen arkadaşlarımı aradım ve böylece ekibe katılmış oldum.
Sıcağı sıcağına ilk toplantımızı 23 Ocak’ta Bostancı’da küçük bir kefede yaptık. İkinci toplantımızı 19 Şubat’ta Cağaloğlu’ndaki Gazeteciler Cemiyetinde, üçüncü toplantımızı ise 19 Mart’ta Salacak’ta bir çay bahçesinde gerçekleştirdik. Böylece her ay toplantılarımız da yavaş yavaş geleneksel hale gelmeye başladı. Yaz tatili nedeniyle son toplantımızı 20 Nisan’da Üsküdar Katibim restoranda yemekli gerçekleştirdik. Havanın çok güzel olması 45 yıl önceki emeklilerin de gelmesine vesile oldu.
Bize destek veren bütün arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz. Dernek kurar veya kuramayız fakat her ay bu toplantıları geleneksel hale getirerek birbirimizi görmeyi sürdüreceğiz. Bugüne kadar düzenlediğimiz toplantılarda 85 emekliyi bir araya getirdik ve herkesin ortak mutabakatı bir dernek kurulması yönünde idi.
Ben kendi adıma yaşları 45 ile 85 arasında olan emekli arkadaşlarımla bir araya gelmekten mutluluk duydum. Birçoğunun kanser tedavisi gördüğünü öğrendim. Biliyoruz ki kanser stres ve üzüntüyü çok sever. Mutluluğun açmadığı kapı yoktur. Emeklilerin de bir araya gelmekten duyduğu mutluluk bakışlarından anlaşılıyordu. Bunlar çok insani duygular. Yaşlar ilerledikçe aynı kurumun çatısı altında çalışan insanlar bir araya gelmekten, eski günleri anmaktan, anıları ile yaşamaktan mutlu oluyor. Emeklileri bir araya getirmek onlara ferahlık getirecek. Bir yerde yıllarca emek verdikleri müessesede bir köşeye atılmamış olduklarını hissedecek. Diğer yandan ise emeklerinin takdir edildiği bir dayanışma ortamı oluşturma amacı içinde kurulacak bir dernek çatısı altında bir araya gelinmiş olacak.
İTO’da çalışan herkes bir gün buraya gelecek… Biz bu yolu açtık, sizlerin desteği ile devam ettirmek arzusundayız. Bu noktada herkesin desteğini bekliyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder