30 yıl sonra biraradayız
Biz İstanbul Üniversitesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu öğrencileri 1978 yılında İşletme Fakültesi’nin ikinci katındaki tek bir koridorda ve dört yıllık ilk öğrencileri idik. Daha sonraki yıl biz ikinci sınıfta iken birinci sınıflar geldi. Biz ilk dört yıllıklar mezun olurken birinci, ikinci ve üçüncü sınıflar olarak öğretim devam etti. Daha sonraki yıllar zaten İşletme Fakültesi Avcılar’daki kampüse taşınınca okul gazetecilere kaldı. Radyo, televizyon bölümleri oluşturuldu, yeni stüdyalar, ajanslar kuruldu. Sonuçta üniversitemiz büyüdü, gelişti ve birçok gazeteci, televizyon spikeri, program yapımcısı, savaş muhabirleri, ekonomistler vs yetiştirdi.
8 Ocak 2011 Cumartesi akşamı Beyoğlu İktisatlılar Evinde buluştuğumuz arkadaşlarımız ile eski anılar bir bir gözümün önünden şerit gibi geçit gitti. Okulu 1981 yılında bitirdim, 14 Aralık 1981’de İTO’da çalışma hayatına başladım. On altı gün sonra da İTO’nun yüzüncü yılı kutlanıyordu. 28 yıl süren çalışma hayatımda arkadaşların birçoğu ile temasım oldu. Fakat bu akşam hiç tanımadığım arkadaşlar ile tanışma fırsatı buldum. Bazılarının görüntüsü o kadar çok değişmiş ki yolda görsem tanıyamazdım. Duygularımı kaleme almadan önce bizi bir araya getiren İlknur Doğanay Alptekin ile Hilal Ünalmış Duda’ya teşekkür ederim. Toplantıları başlatmak önemli değil devamını getirmek önemli. Burada birbirimiz görmek ve sohbet etmek isteğinde olmamız önemli. Eğer birbirimizi görmekten ve sohbet etmekten memnun kaldıysak devamını getirelim diyorum. Mezun olalı demek ki 30 yıl geçmiş. Tahminimce yırmi yıl önce iki defa da ben arkadaşları bir araya toplamıştım. Bizim sınıf ağırlıklı idi. Aklımda kaldığı kadarıyla Ferruh, Fevzi, Levent, İlknur, Samim, Zeynep, Mustafa Kazım şimdi hepsinin adını sayamayacağım birçok arkadaşımız eşleri ile gelmişti. Dün nasıl Zeki İçöz Samsun’dan, Zerrin Balcıoğlu Foça’dan, İlknur Doğanay Alptekin İzmir’den geldiyse o gün de Zeynep de Bursa’dan gelmişti. Hatta İlknur hamile idi. Birinci toplantımızı öğleden sonra TGC’de, ikinci toplantımızı Aksaray’daki bir restoranda akşam ve yemekli düzenlemiştim. Hatta o zaman Mustafa Kazım Hürriyet’in Kelebek sayfasını yapıyordu. Bize de güzel bir jest yaparak resimli haber ile ölümsüzleştirmişti. Daha sonra gazeteyi bulursam sizlerle paylaşacağım.
Sözün kısası toplantı düzenlemenin ve insanları bir araya getirmenin zorluğundan bahsediyorum. O zaman facee ve elektronik posta olmadığı için telefonla insanları bir araya getirmek, tek tek aramak çok zordu. Öyle arkadaşlar var ki aramızda geri dönüş yapma zahmetine bile katlanmazdı. Tüm bu zorlukları yaşayan biri olarak face de olsa elektronik posta da olsa Hilal ve İlknur arkadaşlarımı bir kere daha kutluyor ve yanaklarından öpüyorum. Sekiz ay önce facebookumu kapatmıştım. Sevdiğim yanları olduğu gibi sevmediğim yanları da çok. İlknurcuğumun dürtmesi ile sekiz ay sonra tekrar faaliyete geçirdim. Bakalım nasıl olacak? Değecek mi? Her an kapatabilirim.
Şimdi bu kadar başlangıç girişinden sonra sıcağı sıcağına duygularımı yazıya dökmek için bilgisayarın başına geçtim. Her zaman anıların kalıcı olmasından yanayım. Hayat ne getirir ne götürür hiç bilinmez. En azından pozitif ve negativ enerjinin varlığını inkar edemeyiz. Elektrik aldığımız arkadaşlarımız olduğu gibi almadığımız arkadaşlarımız da mutlaka olacaktır. Önemli olan birliktelik. Okulda sanıyorum sizlerden en uzakta olan insan bendim. Hatırladığım kadarıyla Zeki İçöz, Hilal Ünalmış, Samim Özçelik, Mustafa Kazım Aydın en devamlılarımız idi. Çünkü her gün Turan Emeksiz’e yemeğe giderdik. Diğer arkadaşlardan Hüseyin Rahmi Kocabaş, Gülnur Özuslu, Kadriye Demircan, Davut Dursun, Ahmet Koraltan, Asuman, Zeynep Huz, İlknur Doğanay, Ferruh Yazıcı hatırladıklarım ve sohbet ettiğim arkadaşlarım idi. Bana gücenmesinler ama diğerlerini çok tanıma fırsatım olmadı.
Öğrendiğim kadarıyla bu toplantıdan önce Hilal ve İlknur arkadaşlarımız iki defa daha bizleri bir araya getirmiş, Bülent ve ben elimizde olmayan nedenlerden dolayı çok istediğimiz halde o toplantılara katılamadık. Şimdi geldik, gördük ve bağışıklık kazandık. Artık devamını isteriz.
Eşim Bülent Ulutaş ile birlikte katıldığımız gece tek kelime ile çok güzeldi. Gecenin ilerleyen dakikalarında RTÜK Başkanı Davut Dursun arkadaşımızın aramıza katılması geceye ayrı bir renk getirdi. Görüntüsü hiç değişmeyen arkadaşlarımızdan bir tanesi de Davut idi. Hilal, İlknur, Gülnur, Zeki, Mine, Kadriye, Yalçın, Mustafa Kazım’ı da saymadan edemeyeceğim. Yaşın getirdiği birkaç kırışıklığı saymıyorum. Aramızda doktor, romancı, gazeteci, öğretim üyesi, piyanist, matbacı olan arkadaşlarımızla gurur duyduk. Hatta çocuklarımız da meslek sahibi olmaya başlayacak. Geleceğin dişçileri, şehir planlamacıları, mühendisleri, mütercimleri şimdiden aramızda diyebilirim. Ben hepsine önce sağlık sonra başarılar diliyorum. Hayat her zaman güzeldir, ne getirir ne götürür onu zaman gösterir. Önemli olan bu zamanı iyi değerlendirmek. Biz Atatürk gençliği ve onun izinde olarak yolumuza devam ediyoruz. Çocuklarımızı da böyle yetiştiriyoruz. Boşuna dememişler. Armut dibine düşer diye.
Hilal arkadaşımız o gece bize mesaj gönderen hocalarımızın isimlerini okudu, Cavit Orhan Tütengil, Ümit Doğanay gibi çok değerli iki hocamız anarşinin kurbanı oldu. Anayasa Profesörü Esat Çam ve çalışma hayatının olmazsa olmazları ile ünlü Nusret Ekin hocalarımızı andık. Benim için geceye damgasını vuran Siyaset hocamız Toktamış Ateş’in mesajı oldu. Bülent Ulutaş ile evde sık sık hocamızı anarız. Televizyonlarda izlediğim kadarıyla evet oyunun savunucusu Toktamış Ateş hocamız “Oyum evet diyor ve anlatıyordu. Anayasa daha da güçlenecek, demokrasi gelişecek, vs vs vs. İzleyen arkadaşlarım biliyordur. O gece bizlere katılmasını gerçekten arzu ettiğim ve görmek istediğim kişilerin başında Ateş geliyordu. Gerçekten demokrasi geldi mi? Sizin bize öğrettiğiniz gibi siyaset rayında mı? Ne yapalım gelmedi ve sorularım da havada kaldı. Aslında hocalarımızın da yer aldığı bizler ile birlikte Ali Kırca’nın Siyaset Meydanı programına mı katılsak? Ne dersiniz? Biz gençlik tarafını temsil ederiz.
Zeki İçöz arkadaşımız Telekom’da çalışıyordu, yıllar önce haberleşirdik. Dün gece o da nasıl kapıya konduklarını ve işsiz kaldıklarını anlattı. Gazetelerden okumadık bizzat yaşayan arkadaşımızdan olanları dinledik. Yıldırım Boran, şimdi sahipsiz Cumhuriyet Gazetesi’nde yazıyor. Zaman zaman ayrılır sonra yine bir yerlere takılır. Üç tane roman yazmış. Bombacı benim en çok ilgimi çeken oldu. Sendikacı diye her zaman anılır, yine öyle oldu. O gece tanıştığım bir diğer arkadaşım Nurgül Erdinç oldu. Beş tane roman yazdığını öğrendim. Hatta son romanının konusu otistik çocuklar olacakmış. Bir yıldır araştırmasını yaptığını söyledi. Bir diğer yeni tanıdığım arkadaşımız Doç. Dr. H. Zeki Büyükyıldız oldu. İstanbul Göz’de göz hastalıkları uzmanı. Gözlerinden şikayetçi olanlara duyrulur, hem arkadaşımızı tanımış olursunuz, hem de yakışıklı doktorumuzla gurur duyarsınız. İlknur Doğanay Alptekin, kırkbeş yaşından sonra hem İngilizceyi öğrendiğini hem de iki yıl piyano dersi aldığını ve hala almaya devam ettiğini söyledi. İsteyince neler oluyor görün. Gençleşmek böyle oluyor işte. Kendini yiyip bitirenlere, yapacak işleri olmayanlara vs vs İlknur’u örnek almalarını öneriyorum. Yanıma ilk defa bir ses kaydedicisini almadığıma üzüldüm. Herkes söz alarak kendini o kadar güzel tanıttı ki hepsini tek tek anlatamayacağım. Daha sonraki toplantılarda mutlaka anlatacağımız çok şeyler olacaktır. Arkadaşlar birbirimiz ile bağlantılarımız koparmayalım. Ben bu gece sınıfta kaldım. Sesler ve görüntüler öne geçti. Profesyonel çalışamadığım için kusura bakmayın. Hem misafir gibi katıldım hem de ölümcül bir trafik kazasından kurtulduğum için fazla ayrıntı üzerinde duramadım. Başka bir toplantıda bunu telafi edeceğim.
30 yıl sonra tip olarak değişmeyenlerin başında bence Gülnur Özuslu ile Davut Dursun yıldızlı beş aldı, ikisini de kendilerine çok iyi baktıkları için kutluyorum. Diğer arkadaşlarım alınmasın. Kendim de dahil. Abdüllatif ile birbirimize sarılmışız hatır soruyoruz, bana Cazibe nerede onu göremedim diyor. Belli ki beni tanımadı. Demek ki en faullü değişen benim. Buna bizzat canlı canlı gözlerimle ve kulaklarımla şahit oldum. Demek ki Bülent beni ihtiyarlatmış. Buluştuğumuz mekan mükemmeldi. Yalnız ve yalnız bize ait bir oda idi. Dörder kişilik beş masa vardı. Odanın bir köşesinden ise servis yapılıyordu, sıcak ve soğuk, alkollü, alkolsüz içecek sıkıntısı yoktu. Hilal arkadaşımız yer organizasyonunu mükemmel halletmiş sağolsun, İlknur arkadaşımız ile saat 16.30’da gelerek yerlerimizi ayarlamış. Bülent ile içeriye girdiğimizde alkışlarla karşılandık, ne güzel kendimi bir an sahnede sandım. Sizleri çok çok öpüyorum arkadaşlarım benim. Enerjiniz hep yüksek olsun. Negatif insanlardan da uzak durun. Hayat her şeye rağmen güzel. Sevgi arkadaşınız olsun. Her şeyi sevin, koklayın, insanlara sevdiğinizi söylemekten asla çekinmeyin. Sevgi sevgiyi ve aşkı, kin nefreti ve kötülüğü getirir. Önce kendinizi sonra etrafınızı sevin, hepinizi kucaklıyorum, hepinizi seviyorum, sizler de beni sevin.
Toplantıya katılanlar:
Tuncer Özkan (reklamcı), Hüseyin Güler (gazeteci, işadamı), Alev Öner (gazeteci), Bülent Ulutaş (gazeteci), Halit Elçi, Yalçın Şimşek (gazeteci), Zerrin Balcioğlu (halkla ilişkiler uzmanı), Kadriye Demircan, Latif Beyazıt (işadamı), Gülnur Özuslu, Esat Ahmet Koraltan (matbaacı), Hayriye Mine Avunca, Yıldırım Boran (gazeteci), Cazibe Ulutaş (gazeteci), Davut
Dursun (öğretim üyesi ve RTÜK Başkanı), Hilal Ünalmış Duda (gazeteci, öğretim üyesi), Erhan Kızılyar, İlknur Doganay Alptekin (gazeteci), Zeki İçöz (işadamı), Nurgün Erdinç (romancı), Orhan Çuhadar, Mustafa Kazım Aydın (gazeteci), Zeki Büyükyıldız (doktor), Tuncay Bey (Mine Avunca’nın eşi).
Önemli not: Arkadaşlar yaptığınız meslekleri karıştırmış veya yanlış yazmış olabilirim, lütfen mail atarak beni bilgilendirirseniz sevinirim. Hilal arkadaşımız dikkatimi çekti. Uzun zamandır görüşmüyoruz ona göre bilgi kirliliği olmasın.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder